Femi Koru: Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi üyelerine suç duyurusu iktidarı zorlayacak bir sürece kapı aralamış olabilir
Fehmi Koru*
Anayasa Mahkemesi’nin cezaevinde bulunan seçilmiş milletvekili Can Atalay’ın serbest bırakılması yolunda verdiği karara Yargıtay’ın bir dairesinden gelen tepki ile ilgili tartışmalar ilginç bir mahiyet kazandı.
Bugün itibarı ile Yargıtay’ın o dairesinin çıkışını, Yargıtay başkanlığı ve MHP sözcüleri dışında sahiplenen veya destekleyen olmadı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bir yurtdışı geziden dönerken uçakta destekleyici açıklama yaptı, ancak ertesi gün Ankara’da yaptığı açıklama farklıydı.
Kendisini iki yargı kurumu arasındaki ihtilafta sorunu çözecek ‘hakem’ olarak ilan etti Cumhurbaşkanı Erdoğan…
[Karar yazarı Taha Akyol, hukukçu kimliğiyle, sorunun çözümü için ‘hakeme’ ihtiyaç olmadığını anayasa hükmüyle açıklıyor. Yargıtay ile Danıştay arasında çıkabilecek yetki çatışmasında sorunu ‘Uyuşmazlık Mahkemesi’nin çözeceğini belirten Anayasa maddesi (m. 158), aynı maddede, Anayasa Mahkemesi ile diğer mahkemeler arasında çıkacak uyuşmazlıklarda Anayasa Mahkemesi’nin kararının esas alınacağına da hükmediyor.]
Sanıyorum iktidar cephesi, çevredeki hukukçuların uyarıları üzerine, daha ilk günden doğru tavır alan Hayati Yazıcı’nın çizgisini benimsediler.
Tartışmalar sonunda iş, iktidar cephesinin ‘yeni anayasa’ teklifini yeniden ısıtmasına dayandı.
Anayasa Mahkemesi’nden bireysel başvuru yetkisini kaldıran bir yeni anayasa…
Nedense bu talep bana şaka gibi geliyor.
Sebebi şu: 2010 yılının 12 Eylül günü yapılan halkoylamasıyla anayasada gerçekleştirilen değişikliklere kadar Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvurulara bakma yetkisi bulunmuyordu. O zamana kadar Türkiye’deki hukuk sisteminden haklarını alamayanlar ya da mağdur edildiklerine inananlar için başvuru mercii Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ydi (AİHM). Türkiye’den gelen başvuruların çokluğu yüzünden sonuca ulaşmada zorlanmasına rağmen, AİHM, Türkiye tarafından kabul edilmiş bireysel başvurulara bakma yetkisini paylaşmak istemiyordu. Anayasa Mahkemesi’nin halkoylaması sonucu yenilenmesiyle birlikte AİHM yetki devrine razı oldu.
Nitekim, anayasada yapılan değişiklikle ilgili uygulama amaçlı 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un yürürlüğe giriş tarihi olan 23 Ekim 2012 dolaylarında, Başbakan Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yetkisi tanınmasının tarihi önemde bir yeni adım olduğu görüşünü kamuoyu önünde defalarca tekrarladı.
Şimdi de, iktidar, yakın bir tarihte, büyük zahmetlerle -anayasa değişikliği için halkoylamasına başvurarak- yürürlüğe koyduğu Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru yetkisini geri almak için kamuoyu oluşturmaya çalışıyor…
Konunun bu biçiminin bana şaka gibi gelmesinin sebebi bu işte.
Bireysel başvuru yetkisi Anayasa Mahkemesi’nden alınınca, haklarının çiğnendiğini veya mağdur edildiklerini düşünen bireyler ne yapacaklar?
Türkiye’deki yargı süreci biter bitmez AİHM’ne bireysel başvuruda bulunacaklar…
AİHM’ne Türkiye ile ilgili başvurular zaten yüksek. Araştırınca karşıma çıkan bilgiye göre, 31 Aralık 2021 itibariyle AİHM’nin önünde değerlendirilmeyi bekleyen toplam 70 bin 150 başvurunun yüzde 22’si Türkiye ile ilgili.
Yani, tam 15 bin 250 başvuru…
Türkiye AİHM’ne hakkında bireysel başvuru yapılan ülkeler listesinde Rusya’dan sonra ikinci ülke durumunda.
Daha da önemlisi şu: Anayasa Mahkemesi’nden bireysel başvurulara bakma yetkisinin alınması halinde, Türkiye, AİHM’ne hakkında en fazla başvuruda bulunulan ülke haline gelecek.
Nereden mi biliyorum?
Şuradan: Anayasa Mahkemesi’ne yapılmış bireysel başvuru sayısı 130 bin… Başvuru için Anayasa Mahkemesi’ni seçenlerin bazısı bu imkandan mahrum kalınca Strazburg’a yolunu düşürmeyi gözünde büyüterek AİHM’ne gitmese bile, 130 bin muhtemel mağdurdan azımsanmayacak bir miktar her şeye rağmen zahmete katlanacaktır.
O durumda AİHM’nin bireysel başvuru yetkisinin kaldırılması mı gündeme getirilecek?
Herhalde ardından da, sıra, AİHM’nin zorunlu yargı yetkisinin, o yetkinin dayandığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin feshi ve uluslararası antlaşmaların kanun hükmünde olduğuna dair Anayasa’nın 90. maddesinin de kaldırılmasına gelecektir.
Yazının burasında sözü Dışişleri Bakanlığı’nın konuya ilişkin hazırladığı metne bırakıyorum:
“Ülkemizin AK’la (Avrupa Konseyi) işbirliğinin önemli bir boyutunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi teşkil etmektedir. Türkiye, 1953’te yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) denetim sürecine ilişkin bireysel başvuru hakkını 1987’de ve AİHM’nin zorunlu yargı yetkisini 1990’da kabul etmiştir. / Anayasamızın 90. maddesinde, usulüne göre yürürlüğe giren uluslararası antlaşmaların kanun hükmünde olduğu ve bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiasında bulunulamayacağı, ayrıca temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmaların kanunlarımızla aynı konuda farklı hükümler içermesi halinde uluslararası antlaşma hükümlerinin geçerli olacağı güvence altına alınmıştır.”
Görüyorsunuz, iktidar cephesinin önünde hayli uzun ve zahmetli bir yol var.
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.